THE MERCHANT OF VENICE (2004) - Yeni Mecmua

THE MERCHANT OF VENICE (2004)





THE MERCHANT OF VENICE (2004)

(Spoiler uyarısı!)

 “The Merchant of Venice”, Shakespeare’in on altıncı yüzyılda kaleme aldığı oyunun uyarlaması ve yüzyıllardır süregelen birçok soruna değiniyor. Filmin olay örgüsü, Tefeci Shylock ve sevdiği kız Portia ile evlenmek isteyen arkadaşı Bassanio için ondan borç alan, bunun üzerine eti pahasına sözleşme imzalayan Venedik Taciri Antonio ve aralarındaki birtakım ilişkilerden doğan nefretin üzerine kurulmuştur.

 Aralarında en çok dikkatimi çeken karakter; Yahudi olduğu için toplum tarafından yıllar boyunca aşağılanan ve bunun bir tezahürü olarak nefretle,  kinle ve intikam hırsıyla bilenen Shylock oldu.

 Kanunlar -filmde adalet olarak bahsediliyor- merhametten ve vicdandan yoksundur ve bu gerekçeyle Shylock; borçların ödenmesini dahi kabul etmez, direkt Antonio’nun etini ister. Ancak Bassanio’nun karısı Portia, avukat kılığına girer ve mahkemeye gelir. Antonio’nun etini alabileceğini fakat bunu kan dökmeden yapması gerektiğini çünkü sözleşmede böyle bir ifadenin yer almadığını söyler. Üstüne de Antonio’nun hayatına kastettiği için mallarının yarısı; babasının paralarını alıp kaçan ve annesinin nişan yüzüğünü maymunla takas eden kızı Jessica’nın aşığı Lorenzo isimli beyefendiye verilir. Bu da yetmez; Antonio, Shylock’u Hristiyan olması koşuluyla bağışlayacağını söyler.  

 Şahsi fikrime gelirsek bunun ne adaletli ne de etik bir netice olduğunu düşünüyorum. Adaleti adalet yapan insaf duygusudur.

 Shylock’a hiçbir vakit insaflı davranılmadı. İnancından, ulusundan ötürü hor görüldü. Bu da belirtilerini intikam hırsıyla gösterdi. Üstelik avukat, gerçek bir avukat değil. Adalet, bozuk bir sisteme teslim edilmiş ve aldatılmaya çalışılıyor.

  Shakespeare, Yahudilere yönelik düşmanlıktan on altıncı yüzyılda bahsetmişken dört yüzyıl sonra bu düşmanlık soykırıma dönüştü.  Bozuk sistemler; bizi insafsız ve mutaassıp yaptılar. 
Bizi biz yapan değerleri, değersizleştirdik. Düşünüyoruz, üretiyoruz ve yeni sistemler kuruyoruz. Peki, duygularımıza ne oluyor? Günden güne daha çok köreliyor.  
Birbirimize tahammül edemiyoruz, saygı duymuyoruz. Birbirimizi aşağılıyoruz. Bütün bunların bir nedeni var, sevgiden yoksunuz. Sevgiden yoksun olduğumuz için intikam hırsıyla doluyoruz.   
 
Shylock da bütün bu ezilmişliğin ve sevgisizliğin verdiği öfkenin neticesinde intikam hırsıyla doldu,



“Yahudi’nin gözü yok mu? Yahudi’nin elleri yok mu? Organları, boyu, posu, duyuları, duyguları, heyecanı yok mu? Aynı yiyecekle beslenmiyor mu, aynı silahla yaralanmıyor mu, aynı hastalıklara yakalanmıyor mu, aynı yollarla iyileşmiyor mu, aynı kışın ve yazın üşüyüp ısınmıyor mu? Farkı ne Hristiyan insandan? Etimiz kesilince bizim de kanımız akmaz mı? Gıdıklanınca gülmez miyiz? Zehirlenirsek ölmez miyiz? Peki ya bize haksızlık ederseniz öcümüzü almaz mıyız? Her şeyde size benzediğimize göre, bunda da benzeyeceğiz tabii. Yahudi, Hristiyan’a haksızlık edince karşılığında göreceği iyilik ne? İntikam! Hıristiyan, Yahudi’ye haksızlık ederse, Hristiyan örneğine göre karşılığı ne olmalı? İntikam tabii! Hainlik etmesini sizden öğrendim, yine size uygulayacağım. Bu işi sizden çok daha iyi yapacağıma da güvenebilirsiniz.” der.

 İnsanları nefrete yönelten, nefretin kendisidir. Adalet; küçük gruplara, belli bir sınıfa, düşünceye, inanca değil hepimize ait olmalı. Adalet; demokrasinin, özgürlüğün ve kardeşliğin olmalı. Adalet, etik olmalı.

 Bunun içinde nefreti, kini, intikamı ve kibri yürürlükten kaldırıp insafı, sevgiyi ve saygıyı yükümlülüğümüz yapmalıyız. Yükümlülüğümüz, öfkemizi bastırmalı. Dini, dili, etnik menşei, cinsiyeti, cinsel yönelimi ve görüşü ne olursa olsun tüm insanlar hak ettiğini yaşasın. Bilgimizi, tecrübemizi ve zekâmızı insanlık için kullanalım. 

 Herkesle zenginliğimizi, bilgimizi, vasıflarımızı paylaşalım. Yahudi, Hristiyan, sağcı, solcu, siyah ve beyaz demeden herkese yardımcı olalım.


Yorum Gönder

0 Yorumlar