Realizm - Yeni Mecmua

Realizm

    Sıradan insanlar, gündelik sahneler ve gizlenmemiş gerçeklik, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısının realistleri için önemli konulardır. İlham, kırsal yaşamda ve genellikle alt sınıfın sefil kaderinde bulunur. Bu konudaki ilgi, on dokuzuncu yüzyılın ortalarında, Sanayi Devrimi'nin ve Marksizmin etkisi ile ilgilidir. Vatandaşların devrimleri ortaya çıkardığı bir zamanda, gerçekçiliğin olabildiğince iyi tasvir edildiği yeni bir sanat hareketi olarak ortaya çıktı.

Des Glaneuses (Başak toplayanlar), Jean-François Millet (1857)


    Gerçekçilik, sosyal gerçekliğimizi olabildiğince doğru bir şekilde temsil etmeyi amaçlayan bir tür sanat ve edebiyatı temsil eder. Aynı zamanda, dram dolu sahnelerde ve özellikle tarih resminin türünde sıklıkla uygulandığı gibi, idealize edilmiş temsile karşı bir hareket olarak da görülebilir. Realistler ham gerçekliği tasvir etmeyi tercih ederler.

    On dokuzuncu yüzyılın başında, sanat ortamı ikiye bölündü. Birincisi, akademilerde öğretildiği şekliyle neo-klasik harekettir. İkincisi, kişisel duyguları başlangıç ​​noktası olarak alan romantizmdir. Her iki sanat hareketi de İncil hikayelerinden ve Yunan mitolojisinden aynı konuları kullandı, ancak bu hikayeleri tasvir etme biçimleri farklıydı. Neoklasikçiler ideal bir görüntüyü tasvir etmeye ve çok sayıda güçlü çizgi ve ölçülü renkler seçmeye çalışırken, romantikler kişisel bir duyguyu olabildiğince iyi göstermek için birçok renk ve açık-koyu farklılıkları kullanırlar.

    Daha sonradan, bu iki harekete yanıt olarak üçüncü bir hareket olan gerçekçilik gelişti. Realistler, neoklasikçilerin ideal imajını ve romantiklerin abartılı olduğunu düşündükleri büyük duygularını reddettiler. Realistler, dünyayı olduğu gibi tasvir etmeye ve gerçeklikten daha güzel bir şey yapmamaya çalıştılar. Bu, çok daha kasvetli olan renk kullanımına, ama aynı zamanda örneğin konu seçimine de yansıdı. Realistler, resimlerinin konusu olarak genellikle sıradan vatandaşları seçer ve onları olabildiğince gerçek tasvir eder. Yani Neoklasikçiler gibi kusursuz yüzler ve  vücutlar yoktur, onun yerine kırışıklıkları ve “kusurlu” olarak adlandırdığımız daha detaylı yüzler vardır.

Un enterrement à Ornans (Ornans’ta cenaze), Gustave Courbet (1849-1850)

    Gerçekçilik teriminin kökeni Fransız sanatçı Gustave Courbet'in (1819-1877) çalışmalarına dayanmaktadır. Bu terim, bir idealleştirme biçimini reddeden ve bunun yerine günlük hayata odaklanan bir grup ressamın çalışmalarını karakterize etmek için kullanıldı. Courbet dünyayı daha güzel, daha iyi veya daha abartılı değil, olduğu gibi tasvir etmesi gerektiğine inanıyordu. Realizm Manifestosunda dile getirdiği gibi; 


    “...Resmin esasen somut bir sanat olduğunu ve yalnızca gerçek ve var olan şeylerin temsilinden oluşabileceğini savunuyorum.”

 

    GERÇEKÇİLİK VE DOĞALCILIK (Realizm-Natüralizm)

    Sosyal ve toplumsal sorunları tasvir etmek, gerçekçiliğin ayırt edici bir özelliğidir. Bu, gerçekçiliği natüralizmden ayırır. Bununla birlikte, natüralizm, esas olarak resim tekniğini araştıran bir tarzı ifade eder. Sosyal ilişkilerle daha az ilgilenir. Doğacıların doğaya karşı bir tercihleri ​​vardır. Tıpkı empresyonistler gibi, doğrudan açık havada çalışmayı severler. Natüralizm sanatçıları için resim tekniklerini geliştirmek birinci önceliğe sahiptir. Doğal boyama stili, izlenimci resim stilinin gevşek ve kendiliğinden gelişen fırça darbelerinin aksine, ayrıntılıdır ve net, keskin bir şekilde tanımlanmış şekiller alır. Natüralist resimler, neredeyse fotografik olarak gerçekçi bir şekilde ayrıntılı olarak işlenmiştir.

 

Les Foins (Dinlenme), Jules Bastien-Lepage (1877)

    Natüralizm tarzı resmin güzel bir örneği de Jules Bastien-Lepage’ın, 1877 yılında yaptığı  Les Foins (Dinlenme) adlı eseridir. Tablo, Paris'teki Orsay Müzesi'nin başyapıtlarından biridir. Tabloda çimenlerde dinlenen genç bir çift görüyoruz; adam, bir an için işten ve etrafındaki dünyadan soyutlayan hasır şapkasını yüzüne çekerek, uzanmış bir vaziyette. Genç kadının yüzü ise yorgunluktan şaşkın, gözleri karanlıkta kaybolmuş gibi bir ifade taşır. Ressam, köylü hayatının gerçekliğini yansıtmaya çalışmıştır.

 

Gargantua, Honoré Daumier (1831)

    Gerçekçiliğin toplumsal açıdan eleştirel yanına güzel bir örnek, sanatçı Honoré Daumier'in karikatür çalışmasıdır. Daumier, sosyal konumları nedeniyle ömür boyu yoksulluğa ve ağır çalışmaya mahkum olan insanların gerçekliğini eserlerinde yansıttı. Realistler için sanattaki tek gerçeklik gerçek dünyaydı. Yazarlar ve sanatçılar her şeyin gerçek duygu ve deneyime uymasını istediler. Bu nedenle gerçekçilik, “abartılı” romantizme de bir tepkiydi. 





Yorum Gönder

0 Yorumlar