Machiavelli ideal imparatoru tanımladığı eserinde o zamana kadar süregelmiş “Klasik Erdemli Hükümdar” fikrine cüretkâr bir biçimde karşı çıkmıştır. Bir hükümdarın gerektiği hallerde aslan gibi güç kullanması gerektiği zamansa tilki gibi kurnaz davranması metaforuyla sanıyorum daha realist bir tablo çizmeyi hedeflemiştir.
Kendisi de sürgün bir politikacı olan Machievelli’nin tecrübelerini anlattığı eserinden parça verip üzerine fikir belirterek devam etmek istiyorum. Böylece değinmek istediğim noktalarda herhangi bir boşluk oluşmasının önüne geçeceğimin kanısındayım.
“Hiçbir
devlet her zaman kusursuz kararlar alabileceğini sanmamalı, aksine aldığı bütün
kararların belirsizlikler içermesi gerektiğini düşünmelidir; çünkü doğanın
düzeninde bunu görürüz: Ne zaman bir sakıncadan kaçmaya çalışsak bir başkasına
düşeriz; ama sağduyu; sakıncaların niteliklerini tanımayı ve en az kötüyü iyi
olarak seçmeyi bilmek demektir.” (s. 123)
Bu paragrafta ifade edilen sağduyu sahibi hükümdar, bana günümüz bilim
insanlarının da kullandığı kritik rasyonalizmi anımsattı. Kritik rasyonalizmde
de kusursuz bir kararın, ifadenin olamayacağı söylenir. Çünkü bir insanın
kusursuz doğruyu bulması için konu hakkında yapılabilecek “tüm” gözlemleri
yapması, sorulacak “tüm” soruları cevaplaması gerekir. Oysa kritik
rasyonalizmin dinamiğinde sürekli bir eleştiri tekrarı vardır. Sürekli eleştirilen
ve duraklama noktasına gelen her teori her formül, Machiavelli’nin de
bahsettiği gibi “kötünün en iyisi” olarak tanımlanır. Kötünün en iyisi bir
başkası gelene kadar el üstünde tutulur. İyi bir hükümdarın da bir bilim insanı
gibi yapması gereken kendi politikalarını tabulaştırmamalı kötünün en iyisinin
hakkından gelen bir şey olduğunda sağduyusuyla bunu fark edip kullanmalıdır.
Machievelli’nin doğa bilimlerine de temas eden bu tespiti okurken altını
çizdiğim ve birkaç kez okuduğum yerlerden biriydi. Büyük oranda benim de “ideal
yönetici modelimde” bulunan sağduyu Machievelli ile paralel düşündüğüm
kısımlardan sadece biri.
İki farklı
yönde gelişmiş yönetim şekillerini var etmiş Doğu ve Batı Devletleri
Machievelli’nin de dikkatini çekmiş olacak ki İskender örneğinden çıkarak
ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Kendi ifadelerimle anlatmam gerekirse; Doğu
ve Batı’nın yönetim farklılıkları; savaşları ve savaşlar neticesinde fethedilen
toprakları elde tutmak için uygulanacak yöntemlerin de farklı olmasını
gerektirmiştir. Bu Doğu – Batı ayrımını ve yöntemlerini örnekleyen Machievelli;
Büyük İskender’in Darious Krallığı’na karşı savaşından bahseder. İskender,
Darious’un Krallığı’nı fethettikten sonra ölünce herkes İskender’in
ardıllarının mirasa sahip çıkamayacağını düşünürken bu iş tam tersi olmuş ve
devamlılık sağlanmıştır. Machievelli bu durumu açıklarken iki tür prenslikten
bahseder. İlki ülkenin yöneticilerinin prensin buyruğuyla atanan emir kulları
olduğu prenslikler (Doğu); ikincisiyse yöneticilerin babadan oğla geçen
sistemle lord olmuş soylulardan oluşan prensliklerdir(Batı). İlk örnekteki
prenslikler fethedilmesi zor fakat elde tutması kolay olan prenslikledir. Tüm
yöneticiler padişahın kulları olduğundan katiyetle savaşacaklar, asla taraf
değiştirmeyeceklerdir. Oysa bu zor merhale atlatıldığında geriye toprakların
hakkını talep edecek soylular olmadığından karışıklıklar azalacak, merkezi yönetim
kolaylaşacaktır. İkinci tip prensliklerde soylu lordların bazıları keyfi
hareket etme imkânı bulduğundan zaman zaman taraf değiştirecek, savunma yapan
prensliği zor duruma düşüreceklerdir. Böyle bir ortamda fetih hızlanacak fakat
savaş bittikten sonra memnuniyetsiz lordlar sudan bahanelerle isyan bayrağını
çekeceklerdir. Bu yüzdendir ki Avrupa coğrafyasının haritası yüzyıllarca
değişken olmuş, uzun süre sabit kalamamıştır. Bana kalırsa bu farklılığın
doğurduğu daha büyük bir farklılık Doğu’nun ileriki yüzyıllarda siyasal
etkinliğinin gelişememesi, bunun yanında Batı’nın içinde bulundurduğu güç
odakları onlara siyasal pratik olanağı sağlaması olmuştur. Doğu’nun
hükümdarları ekseriyetle savaşçı karakterli olmuş, Batı’nın hükümdarlarıysa
politikacı huylu olmuşlardır.
Machievelli’nin ideal hükümdar tanımına gelen en büyük eleştiri erdemsiz bir hükümdarın güvenilmez bir adam olacağı yönündedir. Göz ardı edilen nokta hükümdarın klasik sosyal insan ilişkilerinde değerlendirilemeyeceğidir. Hükümdar dengeleri gözetmeli ve davranışlarını ona göre belirlemelidir. Çıkarlarını göz etmesi ve uzun süreçte hem iktidarını sağlamlaştıracak hem de ülkenin de mali yararına olacağı kanaatindeyim. Örnekle somutlaştırırsam daha kolay anlaşılacak. Machievelli’nin hükümdarın cömertliği üzerine anlattıkları bu meseleye güzel bir örnek teşkil edecektir. Şöyle ki; cömert bir hükümdar halkın gözünde yükselir. Fakat yaptığı cömertlikler kendi hazinesinden olursa kendini tüketir; alıştırdığı cömertlik tersine dönünce değer kaybeder, halkın gözünden düşer. Bu sebepten hükümdar kendi hazinesinden harcamakta tutumlu; fetih, yağma gibi yahut bir soylunun ilhakından gelen, kendi cebinde olmayan paraları harcamakta cömert olmalıdır. Kendi hazinesinde kendi maddi çıkarlarını gözeten hükümdar, başkasının kesesini harcarken cömert olmalı halkın gözü önündeki statükosunu korumak için sosyal çıkarlarını önemsemelidir. Denge kuramayan imparatorlar iktidarlarını uzun süre koruyamazlar.

0 Yorumlar