Şuan koca bir boşlukta gibiyim daha doğrusu zihnim öylesine dolu ki ama vücudum onun aksine öylesine boş. İşe yarayacak bir şey yapmıyor bomboş da durmuyorum aslında. Hem bomboş durursam zihnime ihanet etmiş olurum değil mi? Bu yüzden hemen telefonumu alıyorum elime şuan parmaklarım beni nereye götürürse ordayım. Gözlerim bana itaat ediyor ellerimi izliyor. Bana yarar sağlamayacak ne varsa görüyor bu gözler. Önce sosyal medyaya bakınıyorum kimler kimle ne yapmış, sonra kendi profilime girip bakıyorum kaç yıldır görmemişim gibi kendimi . Hiç öylesine, amaçsız.. Sırf boş kalmayayım diye. Bu eller bu gözler çalışsın. Oyalıyorum kendimi.
Ama niye, neden bağlıyım ki bunlara? Neden bu durumu kontrol edemiyorum? Neden illa ellerim oralara gidiyor? Hem belki ben kendi kendimle olan anın tadını çıkarmak istiyorum. Elimin duruşunu izlemek istiyorum mesela. Bak baş parmağımın tırnağını diğerlerine göre daha kısa kesmişim! Ne suçu ne günahı vardı da böyle ettim ki ona ben. Mesela diyorum.. Gözlerimin nasıl çevreyi algıladığını. Sağa bakarken sola bakmak istediğim an gözlerim ne ara buna karar veriyor da dönüyor mesela o tarafa. Ayaklarım üşüdüğü zaman neden beynime kalın çorap giy sinyali verdiğini düşünmek istiyorum.. Kendimi anlamak istiyorum. Kendimle olan anın tadını çıkarmak istiyorum. Madem bu dünyaya geldik bu dünyaya aitiz ve ne zaman gideceğimizi bilmiyoruz neden kendimizin, o güzel hünerlerimizin tadını çıkarmıyoruz. Bana ne ki diğer insanlardan.
Yani... Eee.. Böyle düşünürken bunu en ücradaki hücrelerim de bile hissederken neden hala sizi, siz insanları düşünüyorum ben.. Acaba bu söylediklerimi kimler niçin dinleyecek, ne hisler gelişecek içinizde? Acaba gülüp geçecek misiniz? Beni ve söylediklerimi kaç dakika zihninizde tutacaksınız? Kaç saniye sonra kendi dertlerinize odaklanacaksınız?.. Ha yeri gelmişken, sizin dertleriniz diyorum da, sizin dertleriniz de kendiniz değilsiniz ki. Sizin dertleriniz de bir başkaları. Herkes kafasını başkalarıyla bozmuş. HERKESİN AKLINDA BİRİLERİ. İnsanoğlu çok bencil kendinden başkasını düşünmez, kanısını desteklerdim hep. Ama yok şu dakika itibarıyla vazgeçiyorum bu savunmadan. İnsanlar kendini düşünürlerse-yani kendi zihinlerindeki o kompleks düşünceleri- yavaşça hatta yavaş yavaş da değil birden bire delirirler. Kimse bu düşüncelerle uğraşmak istemiyor. Sonunda ne olacağını biliyorlar çünkü. İçsel bunalımlar.. Böylelikle diğer insanlara odaklanmaya başlıyorlar. İnsanların yaptıkları şeyleri daha kötü ve zor olarak algılıyorlar ve kendilerini yüzeysel olarak nitelendiriyorlar böylelikle. Ne mutlu ne gurur verici bir şey. Bu kocaman dünyada, akıl almaz dünyada düşünsek neye yarar zaten değil mi. Ohhh! Dünya varmış.
Boş ver şimdi kendimi, sen şu sokaktan geçen kıza baksana nasıl da heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor yanındaki oğlana. Kim bilir ne büyük hüzünler saklı kızın içinde. Oğlan, kızın onu sevdiği kadar sevmiyor belli. Ee kız da bunun farkında ama çaktırmıyor. Çok sevdiğini varsayıyor. Öyle düşünüyor. Hüznünü bu büyük coşku haliyle saklıyor. Enerjik görünmeye çalışıyor. Oğlanlar enerjik kızlardan daha çok hoşlanırlar ya! Ne zor iş bunlar oysa ben öyle miyim? Kafam rahat hiçbir şey düşünmem.. Ohhh .. YÜZEYSEL OLMAK İYİ, İYİ. Aa bak üst komşudan bağrışlar eksik olmuyor yine. Eee ne yapabilirim ki? şuan büyük yüzeyselliğimle karşımdaki filmi izleyip karakterlerin karmaşık düşüncelerini fark edip dertsiz başıma tekrardan şükredeceğim daha…
Tam da böyle hissediyorum şuan. Zihnimden geçen binlerce kelimenin sadece konuşma ağıma takılanlarıydı bunlar. Dedim size sanrılarım var ayrıyeten takıntılarım var. İnsanları takıyorum. Kimseyi anlamak istemeyen insanlara takığım mesela. Sonra belki onlar da bir gün birbirlerini takar diyerekten sanrılarım var. Güzel güzel. Harika olacak her şey ben inanıyorum. Sen de inanıyor musun söylediklerime? Anlıyorsun değil mi beni? Sen veyahut ben başaracağız bunu!
Bir demet sanrı bırakıp bu güzel gününüze depar atarak uzaklaşıyorum.

0 Yorumlar