Yahya Kemal
önemli ölçüde siyasî, idarî ve kültürel bakımdan ayrılıp dağılmanın görüldüğü,
koca bir devletin parçalanıp yıkıldığı bir dönemde yaşamış bir şairdir. Onun
doğumundan yaklaşık yarım yüz yıl önce Tanzimat döneminde önemli siyasî,
toplumsal ve kültürel gelişmelerin, yeniliklerin yanı sıra Türk edebiyatında,
özellikle şiirde yeni arayışlar gündeme gelmiştir. Bu arayışların bir kısmı,
kendini; şiirde kullanılan tema, dil ve şekil olarak göstermiştir.
Yahya Kemal, bu dönemlerde yurt dışına yaptığı
seyahatlerde tarih, kültür ve sanat üzerine yeni tecrübeler edinmiş ve bu
tecrübelerini eski- yeni edebiyat tartışmalarına girmeden kendine has bir üslup
ile edebi eserlerine aktarmıştır.
‘’Rönesans, Avrupa’nın tarih sayfaları içerisinde ne kadar önemli ise; Türk şiiri içerisinde de Yahya Kemal o kadar önemlidir. Yahya Kemal, Batı’dan almış olduğu geniş kültür sayesinde, kopan gel-enek zincirinin halkalarını birleştirmiş; milli mazimiz ile zamanı arasında altın bir köprü kurmuş; eski ile yeni şiiri, Doğu ile Batıyı birbirine bağlamıştır. Bu sayede yeni bir edebiyat anlayışını ve yeni bir tarih görüşünü ortaya çıkarmıştır.’’ (1)
YAHYA KEMAL’İN HAYATI, EDEBİ
ANLAYIŞI ve TARİHİ METİN YAZIMI ÜZERİNE İNCELEME
YAŞAMI
Doğum
ismi Ahmed Agah’tır. Annesi, ünlü divan şairi ve Divan Edebiyatının son büyük
temsilcisi Leskofçalı Galip Efendi’nin yeğeni Nakiye Hanım’dır. Annesinin ölümü
ve babasının yeniden evlenmesi Yahya Kemal’i derinden etkilemiştir. Bu dönemde ‘’Esrar’’ mahlasıyla ilk şiirlerini
yazmaya başlamıştır. 1902 yılında
ortaöğrenime devam ederken, Servet-i Funun çizgisinde olan İrtika ve Malumat
dergilerinde yazmaya devam etmiştir. Yine bu dönemlerde okuduğu Fransızca eserler
ve Jön Türk’lerin etkisiyle II. Abdülhamit’in İstibdat yönetiminden kaçarak Fransa’ya gitmiştir.
Fransa’da
yaşadığı dönem Beyatlı’nın entelektüel hayatında derin izler bırakmıştır.
Burada aldığı siyasal bilimler ve edebiyat eğitimi onun edebi tarzının
oluşmasına zemin hazırlamıştır. Paris yıllarında Ahmet Rıza, Sami Paşazade
Sezai, Mustafa Fazıl Paşa, Prens Sabahattin, Abdullah Cevdet, Abdülhak Şinasi Hisar
gibi Jön Türklerle tanışmış ve Hiç dil bilmeden gittiği kentte hızlı bir
şekilde Fransızca öğrenmiştir. Yine bu dönemde tarih üzerine ilk
araştırmalarına başlamış ve Türk tarihinin 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile
başlaması gerektiğini savunmuştur.
1913
yılında Hürriyet Devrimi sırasında İstanbul’a dönüş yaparak Yakup Kadri, Tevfik
Fikret ve Ziya Gökalp gibi fikir adamları ile tanışarak düşünce hayatında yeni
bir boyut kazanmıştır. Ziya Gökalp’ın tavsiyeleriyle bu dönemlerde Tarih ve
Edebiyat Öğretmenliği yapmış ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ı öğrencisi olarak
yetiştirmeye başlamıştır.
Yine
bu dönemlerde Süleyman Nadi mahlasıyla Peyam gazetesinde yazılar yazmaya devam
etmiştir. Şiirlerini ilk kez 1918 yılında Yeni Mecmua dergisi bünyesinde
yayımlamaya başlamıştır.
Mondros
Mütarekesi esnasında Dergah Dergisini kurarak etrafına Ahmet Hamdi Tanpınar,
Nurullah Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar gibi yazarları toplamış
ve edebi çalışmalara başlamıştır. Ancak Türk Kurtuluş Savaşı’nın başladığı
yıllarda Dergâh Dergisi, Kuvay-ı Milliye’yi destekleyen düz yazılar yazılan ve
Milli Mücadele’nin İstanbul’daki basın organına dönüşmeye başlamıştır.
Milli
Mücadele’nin başarıya ulaşmasının ardından Yahya Kemal, siyasi ve bürokrasi
kariyerine başlamıştır. Bu dönemlerde milletvekilliği ve elçilik görevlerini
ifa etmiştir. Özellikle elçilik görevindeyken bulunduğu coğrafyaların tarih ve
kültürü hakkında çalışmalar yapmıştır.
Yahya
Kemal, yazınsal hayatı boyunca şiirini asla istediği mükemmeliyete
getirmediğini düşünerek herhangi bir kitap basmamıştır. Ölümünden sonra 1961
yılında Yahya Kemal Enstitüsü tarafından ‘Kendi Gök Kubbemiz’ adlı eseri toparlanarak
yayınlanmıştır. Eski Şiirin Rüzgârıyle (1962),Rubailer ve Hayyam’ın Rubailerini
Türkçe Söyleyiş (1963), Aziz İstanbul (1964), Eğil Dağlar, Tarih Musahabeleri,
Siyasi ve Edebi Portreler, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
(1972),Pek Sevgili Beybabacığım: Yahya Kemal'den Babasına Kartpostallar (1998)
eserleri, ölümünden sonra yayınlanmıştır.
EDEBİ ANLAYIŞI
Yahya
Kemal, nesir alanında da eser vermiş olmakla birlikte şair olarak isim yapmış
bir edebiyatçıdır. Şekil açısından Divan şiir geleneğini ve Aruz veznini
kullanmıştır; dil açısından iki ayrı anlayışta şiirleri vardır: bunlardan
birisi devrine göre genellikle sade, doğal ve yaşayan bir Türkçe ile şiir
yazmaktır.
(bu tür şiirleri özellikle ilk baskısı 1961
yılında yapılan "Kendi Gök Kubbemiz" adlı şiir kitabında
toplanmıştır); diğeri ise tarihin eski devirlerine ait olayları devrinin
diliyle ifade etme düşüncesidir. (ilk baskısı 1962'de yapılan "Eski Şiirin
Rüzgârıyle" adlı şiir kitabındaki manzumelerde bu anlayışı sergilemiştir).(2)
Şair, bu düşüncelerin etkisiyle henüz dil inkılâbından yirmi beş- otuz yıl önce sade Türkçe şiirler yazmaya yönelmiştir.(2)
VATAN TEMASI
Yahya
Kemâl’in eserlerinde çok işlediği temalardan biri vatandır. Yahya Kemâl’de
vatan kendine has hususiyetleriyle bir bütündür. Bu orijinalite, orada yaşayan
insan topluluğu ile toprağın uyuşmasından, insan topluluğunun benliğini toprağa
nakşetmesinden kaynaklanır. (Okay 1992: 200)
Yahya
Kemâl’e göre vatan bir nazariye değil, bir topraktır. Bu toprak, cetlerin
mezarlarının bulunduğu, “camilerin kurulduğu yerdir. Sanayi-i nefise namına ne
yapılmışsa onun sergisidir.”(Şenler 1997: 22)
Yahya
Kemâl’in, İstanbul’u konu alan şiirlerinde, bu şehri vatanın hülasası olarak
ele aldığı bilinmektedir. Çünkü coğrafi mekânı vatan yapan kolektif ruhtur.
Kolektif ruh, en iyi ve en güzel şekilde İstanbul’da kendini bulmuştur.
Sana dün bir tepeden
baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim,
sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül
tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek
bile bir ömre değer.
MİLLET TEMASI
Yahya
Kemâl’in Türk tarihine eğilmesi sonu-cu tarihimizi 1071 Malazgirt Savaşı ile
başlatmayı uygun bulur. Böylece “Malazgirt Muharebesi’nin açtığı bu vatanda
yeni bir millet, üst üste kan çatış-malarıyla yeni bir ırk teşekkül etmiştir.”
(Tanpınar, 1982:38)
ESKİ ŞİİRİN RÜZGÂRIYLE
Eski
Şiirin Rüzgârıyle, Yahya Kemâl'in divan şiirini yeniden yorumlayarak yazdığı
şiirlerinin toplandığı eseridir. Beyatlı'nın ölümü sonrasında kurulan Yahya
Kemal Enstitüsü, Yahya Kemal Beyatlı külliyatı dizisinin ikinci kitabı olarak
1962'de yayımlandı. Eserde Selimnâme, Gazeller, Musammatlar, Şarkılar, İthaf ve
Kıtalar-Beyitler olmak üzere altı bölüm bulunmaktadır. Tarihi olay ve
şahsiyetler eserin ağırlıklı muhtevası oluştururken Beyatlı'nın sanat ve şiir
hakkındaki düşüncelerine dair mısralar da bulunmaktadır.(3)
Bu
eserde şair, Divan edebiyatı nazım şekillerinden birini kullanıp
çokça tamlamaya yer vermiştir.(2)
“Vur pençe-i Alî’deki şemşîr
aşkına
Gülbangi âsmânı tutan pîr aşkına
Ey leşker-i Müfettihü’l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-ı cihangîr aşkına
Düşsün çelengi Rûm’un eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk’ü gönderen yed-i takdîr aşkına
Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki Tekbîr
aşkına” (Kemal, 1993: 27)
DEĞERLENDİRME
Yahya
Kemal’in şiir üzerine çalışmaları, Divan Edebiyatı geleneği üzerine
kurulmuştur. Dönemin şartları gereği nesir tarzında çalışmaları zamanla daha
önem kazanmıştır. Şairin tahsili ve dünya tahayyülü onu belirli bir ekole
yönlendirmemiş ve bu nedenden ötürü kendisi, eski ve yeni edebiyat için bir
köprü vazifesi görmüştür.
KAYNAKÇA
1.
Özcan
Bayrak, Vatan Ve Millet Teminin Yahya Kemal’in Şiir Dünyasına Yansıması
2.
Aktan,
Bilal. "Yahya Kemal Beyatlı'nın Şiirlerinde Dil ve Ahenk
3. Akay, M. Orhan. "ESKİ ŞİİRİN RÜZGÂRIYLE"
4.
Ömer
Çakır, Yahya Kemal’de Tarih ve Şiir

0 Yorumlar