AZİM: CELALEDİN
MENGÜBERTİ
[2.BÖLÜM]
Sultan Mengüberti, su ve ateş gibi
iki bela girdabından kurtulup Sind yöresine girmiş ve kendini Delhi Sultanı
Şemseddin İltutmuş’a yetiştirmişti. Celaleddin’in niyeti Delhi Sultanı
İltutmuş’tan sağladığı mali ve askeri destek ile mücadelesine devam
edebilmekti. Lakin Sultan İltutmuş, Celaleddin’in burada rahat durmayacağını ve
kendisi için sorun teşkil edeceğini bildiği için desteğini Harezmşah’tan
esirgedi ve ‘’Buraların suyu, havası
sana yaramaz.’’ diyerek Sultan Mengüberti’yi başından savdı.
Celaleddin, mülteci olarak sığındığı
Hindistan’da tam 3 yıl boyunca dağlarda yaşadı. Etrafına toplayabildiği 3.000
kadar askeri ile Hint Racaları ve mahalli yöneticiler ile savaşlar düzenledi.
Genç Sultan, İltutmuş’u haklı çıkarmış, ordusunun enkazı ile birlikte Lahor
Bölgesinde tozu dumana katmayı başarmıştı. Celaleddin’in bu bölgede karışıklık
çıkarıp ismin duyurması düşmanı olan Moğolları yeniden üzerine çekmişti. Gen
Sultan düşmanının bölgeye hareket etiğini duyunca yeniden yollara düştü.
Celaleddin bir bilinmeze doğru yola
çıkmışken, Kirman Emiri Barak (Burak) Hacib’in daveti üzerine rotasını belirledi.
Yeniden
Doğuş
Yanındaki az sayıda adamla Kirman’a
varan Mengüberti, derhal hazırlıklara başladı ve yeni bir ordu kurdu. Hiç zaman
kaybetmeden yönünü Irak-ı Acem’e yani kardeşi Sultan Gıyaseddin Pirşah’a
yöneltti. Yapılan ufak çarpışmalar sonucu Gıyaseddin’in birlikleri çözülmeye
başladı ve ordusu tamamıyla taraf değiştirdi. Sultan Gıyaseddin ise çaresizce
kardeşine biat edip, bağlılığını sundu. Büyük savaştan arta kalan tüm
Harezmşahları tek çatı altında toplayan Celaleddin, bu kadarı ile yetinmeyerek
ordusunun başında, devletinin mirasına konan mahalli yöneticilerin üzerine
yürüdü ve Horasan ve Mazendaran bölgelerini itaat altına aldı. Sadece 2-3 yıl gibi kısa bir sürede Harezmşah
Devletini yeniden ihya eden Celaleddin için bütün bunlar yeterli değildi. Doğu sınırında henüz alınmamış bir öç onu
bekliyordu ve o, dişine kan değmiş bir bozkurt misali düşmanları ile
karşılaşacağı günü sabırla bekliyordu.
Bu sebepten ötürü ordusunu güçlendirebilmek için öteden beri aralarının
bozuk olduğu Abbasi Halifesi’nden yardım talep etti lakin halife, Büyük Sultan
Alâeddin Harezmşah’ın güçlü olduğu dönemlerde üzerine ordu sevk ettiğini asla
unutmamıştı. Yardım teklifi reddedilen Celaleddin, babasının yarım bıraktığı
işi devam ettirme kararı aldı ve halifenin Moğollar ile iş birliği yaptığını
ilan ederek 20.000 askeri ile Bağdat’a doğru yola çıktı.
Abbasi Halifesi ise çoktan beridir
hazırladığı bir orduyu sultanın üzerine yolladı. İki taraf arasında yapılan
savaşı Harezmşah Ordusu kazanmıştı. Sultan Celaleddin, yine çok kısa bir sürede
Erbil Atabeyliği ve Hilafet Ordusu’nu yenlgiye uğratmayı başarmış, Basra
kapılarına dayanmıştı. Ancak Celaleddin, bölgede ki kalelerin fevkalede muhkem
olması ve civardaki Müslüman devletlerin halifeyi yalnız bırakmayacaklarını iyi
bildiği için geri çekilme kararı aldı ve bu kararının tatbik edilmesi sırasında
bölgeyi tamamıyla yağmalatıp, ateşe verdi.
Sultan Mengüberti, binek
hayvanlarının dinlenip, güçlenmesi ile yönünü Güney Azerbaycan’a çevirdi. Civar
şehirlerden topladığı askerler ile Tebriz’e, Atabey Özbek’in üzerine yürüdü.
Sultan’ın azametinden korkan Özbek, Tebriz’i terk edip dağlara doğru
sığınmıştı. Sultan Celaleddin ise atının üzerinde muzaffer bir kumandan olarak
şehre girdi ve kaçan atabeyin eşiyle nikâh kıydı. Özbek’in dağılan askerleri
dört bir taraftan öbek öbek Tebriz’e gelip Sultan Mengüberti’nin hizmetine
katıldı.
Yükseliş
Sultan Celaleddin, bölgedeki idari
düzenlemeyi ayarladıktan sonra ordusundaki askerlerin bir kısmını evlerine
yollamış, isyan tehlikesi olan bölgelerde yeni garnizonlar kurup biraz
soluklanıp, dinlenmeye niyetlenmişti ki kuzey sınırında yeni bir hareketlenme
başladı. Tarihçi Cüveyni’nin deyimine göre; ‘’Gürcüler, Sultan’ı sürmek, Müslüman diyarlarını ele geçirip, camileri
kilise ve Bağdat halifesinin yerine papazı oturtmak için o güne kadar ki en
büyük ordularını toplamıştı.’’
Sultan Celaleddin, hiç vakit
kaybetmeden yanındaki askerler ile bölgeye doğru harekete geçti. Gürcü Ordusu
yaklaşık olarak 60.000 civarında askerden meydana geliyordu. Sultan, bu ordunun
büyüklüğünü öğrenince önce paniğe kapıldı, civar bölgelere dağıttığı
askerlerini geri çağırmak istediyse de Gürcülerin, Gerni kenti yakınlarında
büyükçe bir tepenin üzerinde savaş düzeni aldıklarını öğrenince doğruca o
bölgeye doğru ilerledi.
Gürcü birliklerini abluka altına
alan Mengüberti, askerlerine cesaret vermek için tepeye doğru yapılan ilk
taarruzu bizzat kendisi komuta etti. Yeni kurulan Harezmşah Ordusu, uzun
zamandan beridir savaşlarda tecrübe kazanmış ve zafere susamış bir şekilde
korkusuzca ileri atılan Genç hükümdarını takip etti. Gökçeçayı mevkisinde vuku
bulan şiddetli savaşta, Gürcü Ordusu çok ağır bir hezimete uğradı, Başkomutan
İvane öldürüldü, kardeşi Şalva ise esir edildi. Böyle devasa bir orduyu tek bir
vuruşu ile yere seren Sultan Mengüberti, bölgenin yegane hakimi ve İslam’ın
kurtarıcısı ilan edilirken, civardaki büyük devletlerin dikkatini üzerine
çekti.
Bölgedeki hâkimiyetini daha da
pekiştirmek isteyen Sultan Celaleddin, Gence üzerine yürüyüp kılıç artıkları ile
uğraşırken Tebriz’de Atabey Özbek taraftarlarının isyan haberini aldı. Hızla
Tebriz üzerine yürüyen Sultan buradaki asileri bertaraf edip ordusunu yeniden
takviye etti. Zaferini pekiştirmek ve İslam âleminin intikamını almak isteyen
Sultan ikinci defa Gürcüler üzerine yürüdü.[Bknz: Didgori Muharebesi:
Gürcüler,1121 yılında bölgenin en önemli şehri Tiflis’i ele geçirip,
Müslümanları baskı altına almıştı.]
Sultan Celaleddin, Gence yolu ile
Abhasların üzerine yürüdü, buradaki düşman birlikleri ezdi ve yönünü Tiflis’e
çevirdi. Gürcü Kaliçesi Rusudan, derhal başkenti boşaltıp, doğuya Kutaisi’ye
çekildi. Markap ve Lori bölgelerini de düzenlediği seferler ile hâkimiyeti
altına alan Celaleddin için hedefi ile arasında artık hiçbir engel kalmamıştı.
Tiflis surları dört bir yandan kuşatılmış ve mancınıklarla günlerce dövülmüştü.
Celaleddin, düşmanlarını öyle sıkı bir mengeneye hapsetmişti ki iç kaleye
çekilen bir miktar asker de umutsuzluk içinde aman dileyerek pes etti.
100 yıl aradan sonra Celaleddin’in
kılıcıyla gelen bu intikam ve fetih, bütün İslam âleminin gözünü Harezmşah’a
çevirmişti. Sultan Mengüberti, bu fırsatı iyi değerlendirdi ve başta Anadolu
Selçukluları olmak üzere dört bir yanındaki devletlere zafernamelerini
gönderdi. Sultan Mengüberti bu kadar ile yetinmeyerek gözünü daha da batıya
dikmişti.
Celaleddin’in amacı, Ahlat şehrini
ele geçirip, Anadolu sahasına girmekti. Bunun için Ahlat önlerine yığınak
düzenlerken, Kirman’da Barak Hacib’in isyanını duyan Genç Sultan hiç vakit
kaybetmeden orduları ile bölgeye hareket etti. Sultan’ın ardında bıraktığı
veziri Şerefülmülk, Ahbaz, Gürcü kuvvetlerine karşı mücadele ederken, bir
yandan da civardaki bölgelere akıncıları vasıtasıyla baskı kurup, yağmalar
düzenliyordu lakin Mengüberti’nin gitmesiyle oluşan güç boşluğunu iyi
değerlendiren Ahlat Emiri Hacib Ali, Özbek’in eski eşi Mihrican Hatun ile
anlaşıp Harezm arazilerine doğru baskınlar tertip etti. Vezir Şeref-ül Mülk ve
Hacib Ali’nin bu it dalaşı bölgenin kaderini tamamen değiştirecekti…
Celaleddin, vezirinin yardım
talebini işitip derhal geri dönerken, Hacib Ali ise Ahlat’a geri dönmüş ve
kalesini tahkim etmeye başlamıştı. Sefer mevsiminin geçtiğini fark eden
Celaleddin ise Ahlat üzerine yürümek yerine Hacib’in peşine gözcüler gönderip,
düzenleyeceği sefer için mali kaynak sağlamak amacıyla yeniden kuzeye yöneldi.
Doğu Gürcistan üzerine yürüyen Sultan, Abhaz kuvvetleri bu sefer tamamıyla
bozguna uğratıp, bölgeyi yağmaladı. Kars, Ardahan ve Ani’yi kuşattı ise de bu
şehirleri almakta muvaffak olamadı.
Sultan, seferdeyken Hacip Ali’nin yeni bir baskın tertip
etmek için Ahlat’tan çıktığını ancak yapılan çatışmalarda öldürüldüğü haberini
alınca birliklerini alıp doğruca Ahlat üzerine yürümeye niyetlendiyse de Moğol
Ordusunun üzerine gediğini öğrendi. Mengüberti bu sefer orduları ile birlikte
doğruca doğuya yöneldi. Rey ve Damgan civarinda Moğolları karşılayan
Celaleddin, askeri kariyerini yeni bir zafer ile taçlandırmayı başarmıştı. 1226
yılında hazırlıklarını tamamlayan Celaleddin, Ahlat üzerine yürümeye
niyetlendiyse de Moğolların yeniden bölgeye geldiğini haber aldı. Sultan
Mengüberti, itaat altına aldığı beylere ve kendisine biat etmiş kardeşine de
ordusuna katılmasını emretmiş ve bütün bir Harezm ordusunu toplamıştı.
Celaleddin, Moğol birliklerini İsfahan yakınlarından
karşıladı. Kardeşinin ihanetine rağmen cesurca bir saldırı ile düşmanını
bozmayı başardı ve düşmanı takip etmek için ileri harekâtına devam etti. Ne var
ki burada bir pusuya düşürüldü ve çok büyük asker kaybı yaşadı.
Gücünü iyiden iyiye kaybeden Celaleddin’in direnişi en
nihayetinde 1228 yılında Moğollar tarafından kırılmıştı ve Harezmşahlar,
İran’da bulunan bütün arazilerini yitirmişti. Celaleddin ise doğruca Arran
bölgesine doğru kaçmaya başlamıştı. Genç Sultan bütün emeklerinin heba olmaması
için Azerbaycan bölgesinde yeniden güç toplamalıydı…

0 Yorumlar